13 Kasım 2011 Pazar

Ayrılık Patileri



ay farzındayım
tırnaklarımın arasına dünya birikti
kimseye koyduğum ad da yok
ve bu gece
ilçeyken il oluveriyor yalnızlığım

elinden tutup yeğeni acıyı
parkta gezdiren bir dayı gibiyim
her yanımda jilet yaraları
annem ölmüş bunu babam yeni söylüyor

telefon kulübelerine yaslanıp ağlıyorum
neden aramadım ben hiç seni
ama neden ben seni,
kaçarken sise takılmış ellerim hep kopmuş
kokuşmuş içimde daha dün gebermiş serseri

kim bilir çocukken öptüğüm kızın yüzü şimdi ne halde,
şimdi ne halde öldürdüğüm sinekler geçen ve evvelki yaz
hani saçlarına konmuşlardı da daima bağırmıştık
daima hıçkırmıştık: aşka niye karşı konmaz? !

tedavisi mümkün değil bu hırçın tutkunun
denize, balığa hükmeden kaptanken bir de hele,
ayrılık, bir kedinin gözünün kanlanması
artık mümkün değil aşka müdahale!

örneğin biraz da trajediden bahsedelim
ameliyatla şair oldum ben, ameliyatla yalnız kaldım
diz çöktü çocukluğum cerrahın önünde:
kurtarın lütfen onu, ben onsuz ne yaparım? !

türkçe, bence sözlüğün üstüne
konuyor bir irinli tüy sessizce
ilçeyken il oluveriyor yalnızlığım

12 Kasım 2011 Cumartesi

Bir Organ Nakli Gibi Sevmiştim Seni

Bir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim..
Darmadağın kadınların darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmiştim seni...

Çok eskitilmiş bir aşkın hatırlanması
Sevgilinin resmi karşısında çocuksu bir iç kanaması
Aslında işin açıkçası;
Rüzgarın fırtınaya dönüşmesi gibi
Hayatına yönelik bombalı bir saldırı gibi
Geriye çekilirken herkesi öldürmek gibi
Sevmiştim seni...

Ruhum kan kaybederken nasıl tutarım seni şimdi deniz gibi
Neticesi olmayan herhangi bir sebep gibi
Ortalık yerde durup dururken
Sevmiştim seni...

Atlara kalırsa çoktan kaybettik savaşı
Mızraklar kırıldı, kalkanlar delindi, ganimetler paylaşıldı.
Kasaba meydanında birbirini dövmekten
Yorulan iki kovboy gibi
Bir tabancanın namlusuyla tetiğiyle
Kendisinden farklı
Kendisinden ayrı
Bir silahın şarjöründe tanışan iki soğuk mermi gibi
Aynı bedene sıkılan iki el kurşun gibi
Katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşla
Sevmiştim Seni...

Bir Martıyı Ağlattın İşte

Bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık ,
kütür kütür küfür ediyor gece imanıma
su yaralanıyor su kanıyor şelale !

Ah nasıl titredim tensiz
bir piyanist büküldü sanki
kesişen ayrışık doğrular gibi
çarpışıverdim yüzünle.

Yüzün
öyle düzgün suna bir el yazısı
yüzün yüzüme aksedince
yüzün ayna alnımda
yüzün uzun hüzünlü bir alınyazısı!


Bitmemiş bir ömrün yalanısın
sen: kabuslarımın tabiri
çocukluğumun arta kalanısın!
öldüreceğim kendimi dudaklarınla
dudakların etle, şehvetle seferber
sen! bana inen son kutsal kitap
son fakir yatır
son aciz peygamber! 


bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık


Teklifsiz Serseri

Tekrarlanan, tekrarları yüzyıllara yayılan şeyler
gelenekselleşir, kalıplaşır. 


Tekrarın yüceliğine sığınan muhafazakârlardır
yeninin peşine düşmek için tekrarı reddeden serseriyi linç edenler.


Serserilere teklif verilmez, onlardan teklif beklenmez.
Teklifsizliktir o serserinin fiyakalı gözlerindeki bol mermili şarjör. Bastı mı tetiğe: Tak! Tak! Tak!
Böyle bir şeydir onda bakmak!


Ben sizi görmeye gelmiştim aslında, ne yazık kaderim oldu size yalnızca acıyarak bakmak!



( Teklifsiz Serseri Arka Kapak Yazısı )  

Periler Ölürken Özür Diler

Aşk, bir tedbirsizlikse eğer, perilerin ölmesi hayata değer.
Periler hiç konuşmadan nasıl eşlik ettilerse bir ömür boyu insanlara, nesnelere, olup bitene, ölürkenki haylazlıkları yalnızca bir özrün tüm yanlışları toza buza dönüştürmesiyle sona erer.
Perilerin öldükleri, öldürüldükleri ülkelerde farklı olduklarını düşünen birileri varsa, onlar cesetleri yerde değil, gökte arar. Güzel ölen, samimi ölen göğe gömülür çünkü.


*Ölürken özür dilemek aklınızdan hiç geçmemişse peri sayılmazsınız.

( Periler Ölürken Özür Diler Arka Kapak Yazısı )

Bu Defa Çok Fena

Her şeyin kötüye gittiği, herkesin kabahat koleksiyonu yaptığı hiç bitmeyecek bir filmin içindeyiz. 
Fragmanımızda bizimle ilgisi olmayanlar oynuyor, jenerikte adımız yazmıyor hatta. 
Biçilmiş rollerin fırtınasında gitgide ağırlaşan bir senaryoyu yaşıyoruz. 

Hiç kimsenin dublörü yok. Ölürsek arkamızdan belki figüranlar ağlayacak yalnızca. Sinemalarımızda gösterime giren aşklar, mücadeleler, direnişler, isyanlar bir korku filmi mi, komedi mi, dram mı; bilmeden izliyoruz. Çıt çıkartmadan izliyoruz ölümleri, sevinçleri.


 ( Bu Defa Çok Fena Arka Kapak Yazısı )